Başarı İçin Tutku Yetmez! Peki, Ne Yetiyor?
- Aşırı Düşünme
- 13 Şub
- 3 dakikada okunur

"Tutkularınızın peşinden gidin!" Ne kadar ilham verici bir çağrı, değil mi? Hepimiz, tutkularımızı takip edersek mutlu ve başarılı olacağımıza inanmak isteriz. Çocukluğumuzdan beri duyduğumuz bu öğüt, sanki mükemmel hayatın formülünü fısıldıyor gibi gelir kulağımıza. Ama ya yanlış yönlendiriliyorsak? Ya tutkuların peşinden gitmek sanıldığı kadar güvenilir bir yol değilse? İşte tam da bu noktada, bu romantik fikrin gerçek dünyada neden her zaman işlemediğini konuşmamız gerekiyor.
Geçenlerde okuduğum bir kitaba denk gelmeden önce, ben de tutkularımı takip etmenin hayatımı kurtaracak yegâne tavsiye olduğunu düşünüyor ve bu doğrultuda hareket ediyordum. Sonuç? Sayısız hayal kırıklığı ve başarısızlık... Yine de bunu sorgulamamıştım, çünkü başka bir yolu olabileceğini hiç düşünmemiştim.
Hayatın sert rüzgârlarına karşı koyamayan, oradan oraya savrulan insanlar var. Biz de istemesek bile bazen bu rüzgârlara kapılıyoruz. Fırtına dindiğinde, hırpalanmış hâlimizi fark edip tutunacak bir şeyler arıyoruz. Sarp kayalıkların arasında güç bela yeşermeye çalışan bir dal bulup ona sıkıca sarılıyoruz. Ama ya o dal da kırılırsa? İşte burada bizi bekleyen büyük bir tehlike var: "Gölgesini Kaybedenler Taifesi."
Gölge Nedir ve Neden Önemlidir?
Gölge, hayat boyu aldığımız her kararın temelinde yer alan, bizi şekillendiren "misyonumuzdur." Düşüncelerimizde ve eylemlerimizde bizimle birlikte yürür, kararlarımızın doğruluğunu ve etik değerlerimize uygun olup olmadığını sorgular. Eğer bu misyonu kaybedersek, kaygı, mutsuzluk ve öfke kaçınılmaz olur. İnsan, yalnızca bir varlıktan ibaret değildir; ona değer katan, bir amaç uğruna hareket etme gücüdür.
Peki hayatımızı değerli, mutlu ve anlamlı kılacak bu misyonu nasıl buluruz? Daha da önemlisi, ona adım adım yürümeyi bırakıp nasıl koşarız?
Tutkuların Peşinden Gitmek Gerçekten Doğru Yol mu?
Hepimiz ekonomik bağımsızlığımızı elde etmek için çalışıyoruz. Para kazanmadan, hayallerimizi gerçekleştirmek pek de gerçekçi olmaz. Ama birçoğumuz hem iyi bir geçim kaynağına sahip olmak hem de bu kaynağa tutkuyla bağlı olmak istiyoruz. Peki, bu gerçekten mümkün mü?
Çevremize baktığımızda, çoğu insan yaptığı işten memnun değil. Hayallerine yaklaşmak bir yana, onlardan giderek uzaklaşıyor, sıkıcı ve monoton bir döngüde hapsolmuş hissediyor. İşte tam da burada devreye giren "tutkunun peşinden gitme" fikri, genellikle ilk büyük engelde çökmeye mahkûm oluyor.
Bir örnekle açıklayalım: Maya, 12 yıldır bir reklam ajansında çalışıyor. Özgür olmak, daha yaratıcı ve mutlu hissetmek istiyor. Uzun uzun düşündüğünde, en büyük tutkusunun yoga olduğunu fark ediyor. Yıllardır profesyonel yoga eğitmenleriyle çalışmış, bu alanda gerçekten iyi olduğunu biliyor. Küçük bir yoga stüdyosu açarak kendi işini kurmaya karar veriyor.
Maya büyük bir araştırma yapıyor, 1000 saatlik bir yoga eğitimi alıyor, sertifikasını tamamlıyor, birikimi ve küçük bir krediyle bir stüdyo kiralıyor. Etkili bir reklam çalışması yaparak hızla müşteri kazanıyor. Başlangıç harika! Ama sonra beklenmedik bir krizle karşılaşıyor: pandemi. İşletmeler kapanıyor, insanlar stüdyoya gelemiyor. Maya uzun süre dayanamayarak eski mesleğine geri dönmek zorunda kalıyor. Ancak bu süreçten edindiği tecrübeyle online reklamcılık ajansı kurarak yeni bir yol buluyor.
Bu örnek, tutkuların peşinden gitmenin her zaman başarıya götürmeyeceğini gösteriyor. Çünkü hayat, kontrolümüz dışında gelişen faktörlerle dolu. Bu yüzden yalnızca tutkuya güvenmek yerine, bir "zanaatkâr" gibi düşünmek daha gerçekçi bir yaklaşım olabilir.

Zanaatkâr Gibi Düşünmek
Tutku peşinde koşmak yerine, "Ben dünyaya ne sunabilirim?" sorusunu sormak bizi daha sağlam bir temele oturtur. Çünkü tutkularımız bizi motive ederken, aynı zamanda işin sevmediğimiz yanlarına aşırı farkındalık kazanmamıza sebep olabilir ve bu da hayal kırıklığı yaratır. Oysa yeteneklerimizi geliştirmek ve faydalı olduğumuz alanda çalışmak, bizi daha güçlü kılar.
Hayatta iyi şeylere sahip olmak için gerçekten iyi olmak gerekir. Bu yüzden en sağlam yol, "zanaatkâr gibi düşünmek" ve bir konuda ustalaşarak fark yaratmaktır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken noktalar var:
İşiniz, yetenekleriniz ve deneyimlerinizle sizi farklı kılmıyorsa, kendinizi rakiplerinizin arasından sıyrılacak kadar güçlü hissetmiyorsanız, başka bir alanı denemek daha mantıklı olabilir.
Verimli çalışmak, yani gelen fırsatları bilinçli şekilde değerlendirmek önemlidir. Sadece refleks olarak yanıt vermek yerine, her hareketinize stratejik bir yaklaşım eklemelisiniz.
Uzmanlaşma süreci uzun ve zorludur. Ancak araştırmalara göre, bir konuda gerçekten iyi olmak için en az 10.000 saat çalışmak gerekir.
Outliers kitabının yazarı Malcolm Gladwell, büyük başarıların sadece yetenekten ibaret olmadığını, doğru zamanda doğru yerde olmakla da ilgili olduğunu söyler. Bill Gates'in çocukken sınırsız bilgisayar erişimine sahip olması veya Mozart'ın babasının onun müziğe yoğunlaşmasını sağlaması gibi faktörler, başarılarını şekillendirmiştir.
İyi yapılan her şey insana keyif verir, ancak o noktaya ulaşmak için sıkı bir çaba gereklidir. Çalıştığımız alanda, diğer insanların ulaştığı sınırlara takılıp kalamayız; daha bilinçli, daha disiplinli ve daha cesur olmalıyız.
Unutmayın, zorluklar ve yolun uzunluğu sadece hayalperestleri ve çekingenleri korkutur. Hayatını dikkatle dizayn edenler içinse bu, bir fırsat yaratır. Eğer gerçekten başarılı olmak istiyorsanız, tutkunuzun peşinden gitmek yerine zanaatkâr gibi düşünüp, yeteneklerinizi ustalıkla geliştirmeye odaklanın.











Yorumlar